Güneşi Arayan Adam
Yakınlaşıp dans etmeye başladılar. Sırtından süzülen ter damlacıklarını hissedebiliyordu adam, ilk defa böyle gergindi. Kadın ise kendinden rahat, dizginleri eline almış jokey gibi yönlendiriyordu adamı.
Bir süre böyle dans ettiler, artık dizlerinin bağı iyice çözülmüştü Deha'nın. Kadın kulağına bir şeyler fısıldadı ve kadının masasına gittiler. Gözlerini kadının yüzünden alamıyordu. Sanki onun için çizilmiş bir portre gibiydi kadın. Deha iyice kendinden geçmişti. Henüz alkol bile almamıştı; ama ayakta durmakta zorlanıyordu.
Kadın bacaklarını bacaklarına sürtmeye ve sinsi sinsi gülümsemeye başladı. Deha ise gecenin onu nereye, nerelere sürükleyeceğini merak etmeye başlamıştı. Kadın birden Deha'nın telefonunu aldı ve kendi telefonuna çağrı attı. Deha şaşkın bir şekilde bakarken kadın o yıllanmış dudaklarıyla bir öpücük kondurdu titrek dudaklarına ve kalabalığın içinde kayboldu.
Adam bir süre şaşkın şaşkın etrafına bakındı. Sarhoş mu olmuştu yoksa bu bir rüya mıydı? Henüz alkol almadığına göre! Hemen cep telefonunu eline aldı ve son aranılan numaralara baktı. "Annem" yazıyordu son aranılan numarada ve hiç bir yabancı numara yoktu. Bu gece ayık kalmalıyım giyerek evinin yolunu tuttu.
Eve geldiğinde hala şoku atlatamamıştı. Duşa girdi ve yarı çıplak vaziyette yatağına uzandı. Hala o dudaklar gözünün önüne geliyordu ve canı onları istiyordu. Şarap rengi kırmızı dudaklar... İnsanın aklını başından alan dudaklar... Kışkırtıcı...
Hayır içmemeliydi; ama canı şarap çekiyordu. Kırmızı şarap! Salonun yolunu tuttu ve dolaptan babasının en sevdiği şarabı ve mutfaktan da kadehi aldı. Tekrar yatağına döndü.
İlk yudumda kadını öptüğünü hissetti. Sanki şarap içmiyordu da onunla öpüşüyordu. O kimdi? Adı neydi? Hatırlamıyordu! Sadece onu istiyordu.
İlk kadehi bitirdiğinde bir açlık hissetti; ama yerinden kalkmaya niyeti yoktu. Sabah kahvaltısına artık diyordu...
Bir kadeh daha doldurdu ve benliğindeki kadınla sevişmeye devam etti. Yine terliyordu, yine tedirgindi. Ne oluyordu? Deliriyor muydu yoksa?
Kadehler birbiri ardına tükenirken beyninde tek şey vardı. Açlık! Ama neye aç olduğunun farkında bile değildi.
Şişenin dibini kazırcasına son kadehini doldurdu. Yudum yudum, yavaş yavaş, tadını çıkarmaya başladı. Belkide o dudakları son kez öpüyordu.
Gözlerini kapattı ve kadehini yudumladı... Zırrrrrr! Birden irkildi! Çalan cep telefonuydu. Saat gecenin dördüydü ve gizli numaradan aranıyordu. Aklına ilk gelen kırmızı dudaklar oldu. Kalbi yeniden heyecanla atmaya başladı. "Alo!" dedi heyecanla. Karşıdaki ses "Merhaba, ben Açelya. Yanıma gelir misin?" dedi. Adı Açelya mıydı? Hatırlamıyordu; ama ses o tahrik edici sesti. Evet oydu! Ta kendisi! Kırmızı şarap dudaklı kadın!
İlk defa böyle bir çılgınlık yapacaktı. Bu 100-200$ vererek tek gecelik ilişkiler yaşadığı fahişelerden çok daha farklıydı, çok daha heyecan verici. Hiç tereddüt etmeden adresi aldı ve üstüne bir şeyler giyerek arabasına indi. Tam arabaya binecekti ki sarhoş olduğunu fark etti. Hem bedenen hemde zihnen sallanıyordu. Araba kullanamazdı!
Kırmızı ışığı umursamadan gaza bastığında büyük bir tehlike atlatmıştı. Araba kullanmaması gerektiğini bildiği halde deliler gibi gaza basıyordu. Bütün trafik ışıklarını kırmızı görüyor, onun içinde hiç birini umursamıyordu. Kırmızı ya onun sonu olacaktı ya da yolun başlangıcı.
Evet kağıtta yazan adresteydi artık. Zile bastı. Açılan kapıdan içeri girdi. Bahçeli, tripleks bir evdi bu. Korku filmlerinden fırlamış bir havası vardı; ama bu gece korkuya yer yoktu.
Kadın kapıyı açtığında üstünde kırmızı bir gecelik, elinde de iki kadeh kırmızı şarap vardı. Bu gecenin rengi şüphesiz ki kırmızıydı. Alev alev yanan aşkın rengi...
Kadın hemen kadehi uzattı ve kendisininkini bir solukta içti. Deha'da bunun altında kalamazdı, fondip! Kapının önünde ilk kadehlerini içtikten sonra bardakları kapıdan dışarıya attılar ve bedenlerini birbirlerine çekerek eve girdiler.
Evin içini göremiyordu; çünkü tek görmek istediği kadının bedeniydi. Kadın ise sanki yıllardır onu bekliyormuş gibiydi ya da her gece aynı heyecanı yaşayan bir profesyoneldi; ama bu kimsenin umurunda değildi!
Yatak odasına kadar öpüşerek gittiler. O yolun hiç bitmemesini diliyordu adam. O dudakları hiç bırakmak istemiyordu. Kadın adamı yatağa attı ve tüm zarafetiyle salınmaya başladı...
...
Adam gözlerini açtığında ya da açmaya çalıştığında büyük bir acı hissetti. Elleri gözlerine gitti. Gözleri şişmişti ve sızlıyordu. Gözlerini açmakta zorlanıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalıştı; ama hiçbir şeyi hatırlamıyordu. Sadece kırmızı şarap renginde dudaklar geliyordu gözlerinin önüne...
Elleriyle önce yüzünü, sonra bedenini, ardından da çevresini yoklamaya başladı. Yüzü şişliklerle doluydu, bedeni sızlıyordu; ancak bunu hiç düşünmüyordu. Üzerinde kıyafetleri vardı. Duvarlar buz gibiydi, sanki hiç güneş değmemiş gibi.
Kendine gelmeye çalıştı. Geceyi hatırlamaya çalıştı. En son yatağa savrulduğunu anımsadı, o kusursuz beden gözlerinin önüne geldi. Gece yeni başlıyordu.
...
Kadın bütün şehvetiyle adamı baştan çıkarırken adam başka diyarlara dalmaya başlamıştı. Kırmızının içinde kayboluyordu. Kadın ise ateşi tutuşturmaya devam ediyordu.
Adamın boynundan bir ısırık aldığında adam irkildi ve gözleri fal taşı gibi açıldı. Kadın kendinden geçmiş gibiydi. Adam ise korkmaya başlamıştı. Bütün gün hayal ettiği, arzuladığı kadın şimdi üzerindeydi, tenleri içe içe geçmişti; ama bir terslik vardı!
Bu duygulardan kurtulmaya çalıştı, kendini kadına bırakmak istedi. Elleriyle bedenini sardı, onu öpmeye başladı. Ama sanki bir jilet dudaklarını kesiyordu. Acı çekiyordu artık! Ani bir hamleyle kadını altına aldı. Bileklerinden tuttu ve kadının şehvet dolu bakışlarına aldırmadan dudaklarına kafa attı! Kadın bağırmaya başladığında ise öpülesi gerdanında dişlenme acısını hissetti. Sevişmek istediği, bedenini istediği adam ona neler yapıyordu?
Kadın karşı koymaya çalıştıkça adam iyice hırslanıyordu ve kadına daha çok acı çektiriyordu. Çarşafların rengi değişmeye başlamıştı. Kırmızı...
Adam vahşi bir köpek gibi kadını parçalamaya başlamıştı dişleriyle. Sanki bunun için yaratılmış bir hayvan gibiydi. Kadın ise artık şuurunu kaybetmiş ölmeyi bekliyordu. Adam kadını yataktan kaldırdı ve banyoya sürükledi. Küveti doldurdu, kadını küvetin içine attı. Yatak odasına geri döndü. Sürüklemenin bıraktığı kan izlerinin üzerinden ilerliyordu. Kırmızı halıda yürüyen bir bürokrat gibi. Yatak odasına girdi sağa sola bakındı, aradığını bulamadı. Mutfağa geçti ve tezgaha bir göz attı. Bıçak, çatal, merdane, bardaklar... Gözüne kestirdiklerini eline aldı ve banyoya geri döndü.
Kadın küvette baygın bir şekilde yatıyordu. Akan kan küveti kıpkırmızı yapmıştı. Adam küvetin yanına oturdu ve elindeki kadehi küvete daldırıp çıkardı. Evinde yudumladığı şarap gibi içmeye başladı kadının kanını...
Kadının bir ara gözünü açmasıyla göğsünde bıçak darbesini hissetmesi bir oldu. Artık aşk için çarpan kalbinde demir bir hançer vardı ve gözlerini katiline dikmiş öyle duruyordu. Aşkını istediği katili...
...
Bir ses duyuldu, bir çığlık, bir bağırma, bir küfür! Adam irkildi; ama sese değil. Gecenin hatıralarına! Ne yapmıştı? Neler olmuştu öyle? Bunları o mu yapmıştı! Neden bu haldeydi ve neredeydi!
Bütün gücüyle gözlerini açmaya çalıştı. Büyük bir acı hissetti göz kapaklarında ama gözlerini açtı! Kodesteydi! Gerçekti demek ki zihnindekiler! Daha dün gece aşık olduğu, arzuladığı, kollarına aldığı kadını vahşice katletmişti! Peki ne uğruna? Bilmiyordu. Sadece aklına tek bir şey geliyordu. Kırmızı...
Şimdi ise tek bir şey istiyordu yüzüne çarpacak bir tutam güneş ışığı... Yüzüne çarpacak son güneş ışığını...
Kodesin kapısının açılmasıyla gardiyanın üstüne atlaması bir oldu ve tek el silah sesi duyuldu...
Gardiyanın üzerine oluk oluk kan akmaya başladı...
Deha'nın kanı...
Artık güneş ışığını istemeyecekti çünkü geriye sadece kırmızı kaldı... İnsanın aklını başından alan kırmızı...
NOT : Kurum-kuruluş, kahraman-kahramanlar, hikaye-hikayeler tamamen fantezi ürünüdür; ama hiç bir shop'ta satılmaz. Sadece gerçek kırmızıya ulaşabilme isteği gerçektir, gerisi teferruattır...
11 yorum:
Uzunca bi süre görüşmeyelim şekerim...:)
Tüylerim ürperdi.
Ne güzel fantaziyi yarım bıraktın, Allah seni bildiği gibi yapsın!
İşiniz gücünüz fantezi, terbiyesizler :=)
Efendim kurgu güzel, karakterler ve betimlemeler örtüşüyor. Gelecekte bestseller listesine aday olacak romanları yazabileceğinin sinyallerini veriyor yazarımız..(ki o zaman köşeyi döndünüz demektir :) ) Merakımı mazur görürseniz şayet birkaç şey soracağım: Sevgili Doğan, ilham kaynağınız nedir? Yazarken yaşadıklarınızdan esinleniyor musunuz? Karakterlerin seçimini yaparken neleri baz alıyorsunuz. Okur kendinden bir şeyler bulabiliyor mu?
Ahahahahah Bebeğim bu ne ya uçmuşun sen :D İvedilikle seni bizim rehberlik servisine yönlendiriyorum :P
Ah bebeğim sen benim sinema eleştirmenliğimi geçtin :=))
O hatun sendin adamda ben, öldürdüm seni! Yedin mi? :=)))
Beni senin rehberlikçiye yolla, ona kırmızı rengi çok yakıştıracağım :=)))
Ahaha cansu; asla ve asla kırmızı ruj sürme yavrum, varsa da hepiciini at çöpe. Baksana eleman önce aşık oluyor sonra da boğazına bindiği ilk yerde damarlarını dişliyor. Hayır kırkta bi hatun düşürmüşsün onuda katlediyorsun Şerın Stone kılıklı erif!
Bi daha tövbe kırmızı olayına girmicem, aklın varsa sen de sıvış.
Agatha Kristie yaşasaydı....Tey teyyyy :)
Oğlum en sevdiğim renk kırmızıydı benim la :D Öldürdü bütün aşkı ruh hastası Doğan :D Şaka maka yazar neyim olucak bu herif ahanda buraya yazıyom ilk piponu ben alacam :D Nesli sen de bi fular hediye et "kırmızı" olsun hemide ;) ahahahahahahahaha.....
Ya kırmızı aşkı biter mi? Bende hala kırmızı çok seviyorum, bütün tangalarım da kırmızı eheuheuheuheu.
Benden yazar olursa senden de "Damat Oyunu" başı olur :=)))
Fular hediye ederim bu gider başka biyere(!) bağlar ahaha.
Bu Yazar olsun, imza gününde herkese kırmızı tanga dağıtır. Devrimci yazar RedDoğan kAydın!
ahaha :)
O zaman fular değil atkı alın bana Nesli Hanım :=))
Abartılı göstermeliyiz evet ;)
Korku filmi gibiydi.Bunu yazarken ruh halini merak ettim.Esin kaynagın nedir?
Yorum Gönder