Pazar, Şubat 21, 2010

Medya Okuryazarlığı

Bir süre önce televizyondan reklamını görmüştüm medya okuryazarlığının. İlgimi çekmişti ve bu konuyu internette bir araştırayım ve bir bakayım neymiş diye düşünmüştüm; ama uzun süren bir tembellik döneminden sonra henüz bakabildim bu konuya. Medya okuryazarlığı kısa tanımıyla "MEB ile RTÜK'ün birlikte projelendirdiği ve ilköğretim 2. kademe öğrencilerine seçmeli ders olarak sunduğu bir program.".  Dünyada ve ülkemizde televizyonun izlenme oranlarını hayal ettiğimizde korkunç reytingler karşımıza çıkar. Bu kaçınılmazdır; çünkü televizyon en ucuz eğlence sistemidir. Televizyon yapımcıları ekranlardan seyirciye ne verirse izleyiciler onu alır. Evet seyirci seçme hakkına sahiptir; ama televizyon kanalları ve programları gözümüzün önüne geldiğinde programlar arası çeşitlilik çok az, programlar arası benzerlik ise oldukça fazladır.

İşte bu noktada izleyiciye program seçmeyi, bir programı izlerken nelere dikkat etmesi gerektiğini, neleri ciddiye alıp neleri ciddiye almaması gerektiğini öğretmek büyük bir sorumluluktur.

MEB de bunu görmüş olacak ki bana göre güzel bir proje başlatmış 2006 yılında. 2006 yılında 5 pilot okulda başlatılan bu proje şimdi Türkiye genelinde 1.020.000 ikinci kademe okulda seçmeli ders olarak okutulmaktadır. Bana göre burada ki tek yanlış bu seçmeli dersin sadece ikinciyi kademeden itibaren başlamasıdır. Bana göre en az ama en az 4. ve 5. sınıflardan başlamalıdır. Boşuna dememişler "Ağaç yaşken eğilir." diye.

Zaman zaman derslerdeki kazanımlarla ilgili olarak televizyon programları  üzerine konuşuyoruz. Hangi programı izliyorsunuz, hangi diziyi izliyorsunuz gibi sorulara öğrenciler her daim benzer cevaplar veriyorlar. Selena, Sihirli Annem gibi gibi gibi. Bende haliyle bunları yasaklıyordum ilk yılımda.

Şimdi düşünüyorum da ben büyük bir hata yapmışım. Aslında öğrencilere bu programları izlemelerini yasaklamak onları kısır bir döngüye sokmaktan başka bir şey değilmiş. Tabi bu kendi düşüncem. Şöyle ki; ben onlara bu programları yasaklarsam, onlar da bazı yanlışları göremezler. Sadece doğruyu görmek yetmez. Kişiler yanlışları da görmeli ki bilgilerini artırabilsinler, ufuklarını geliştirebilsinler. Sanırsam bu konuda şöyle bir yönlendirme yapmalıyım ya da yapmalıyız. Programlara bakış açıları üzerine konuşmalıyız, bakmak ve bakmak arasındaki farklı kavramalarını sağlamalıyız. Bir şeyi eğlence için izlediğini bilmeyi ya da bir programdan ders çıkarması gerekliliğinin farkında olması  gerektiğini kavramasını sağlamalıyız.

Televizyonun yeri geldiğinde bir eğlence kutusu olduğunu, yeri geldiğinde ise bilgi kutusu olduğunu ayırt edebilmelerini sağlamalıyız. Yani başlıkta olduğu gibi onları "medya izleyicisi" değilde "medya okuryazarı" yapmalıyız ya da buna yönlendirmeliyiz.

Okullardaki bu dersin içeriğini bilmiyorum; ama medya üzerine konuşmak, medyayı eleştirmek, medyanın doğrularını vurgulamak gibi noktalar bence bu derste her daim konuşulmalı konuşmalı konuşmalı ve sonra bunlar alternatif çalışmalar ile etkinliklere dönüştürülerek öğrenciler tarafından yazılmalı, çizilmeli, sunulmalı. Böylece medyayı eleştirebilen bir nesilden öte medyaya yön verebilen, yeni şeyler üretebilen bir nesil oluşur ki insanları etkilemenin en kolay ve en önemli yolu olan televizyon, radyo ve yazılı basın daha sağlıklı kullanılabilir.

Kendi adıma MEB ve RTÜK'e böyle bir proje gerçekleştirdikleri için teşekkür ediyorum.
İlgili site işe şöyledir : http://www.medyaokuryazarligi.org.tr

0 yorum:

Copyright © 2014 Doğan Aydın