Salı, Şubat 23, 2010

Bir Tarafı Desteklerken Öbür Tarafı Düşünmemek...

Aslında hayatın her alanında vardır bu olay. Bir tarafı desteklerken asıl sorumlulukları unutmak ve onları ihmal etmek. Bu belki isteyerek gerçekleşir, yani aman ya ben bu eyleme katılayım, ben bunu yapayım da benim sorumluluğumda olan şey bekleyebilir. Ya da istem dışı olur; ama sonuçta yine aynı şey olur sorumluluğumuzdaki şey ihmal edilir. Ben aktif bir sendika üyesi değilim; ama yine de sendika üyesiyim. Zaten herkesten aktif sendika üyesi olması beklenemez, beklenmemelidir de. Her neyse, geçtiğimiz pazar günü Tekel İşçilerine de destek vermek üzere benimde üyesi olduğum sendika üyeleri Ankara'ya gittiler.

Pazar günü destek olacaklardı ve ertesi gün okullarına gelerek derslerine gireceklerdi ve eğitim aksamayacaktı. Evet çok güzel bir olay, bende fikren destekliyorum bunu; ama öyle mi oldu? Hayır dediğinizi duyar gibiyim. Keza bizim okulumuzdan Ankara'ya giden bir öğretmende Pazartesi günü okula gelmedi; ama şimdi günahını almayayım belkide hastaydı ve ondan gelmedi, kim bilir?

Ankara'ya uzak olan şehirlerden desteğe gidenlerin ertesi gün geç kalma, yol yorgunluğu gibi bahanelerle okula gitmeyecekleri aşikardı ki eminim ülke çapında da böyle sonuçlandı. Peki Tekel İşçilerine destek verilirken Okul Öğrencilerine ne oldu? Durumu sorduğum sendika fanatiği okul müdür yardımcımız ise şöyle dedi "Öğrencinin ne hakkı var?" , "Bırakın hocam bu işleri." dediğimde ise sesi çıkmıyordu. Haksız olduğunu istemeyerek de olsa kabul ediyordu. Daha önceden de sendikanın 1-2 çalışmasıyla ilgili laf sokmuştum; ama cevap alamamıştım. Çünkü birincisi bende o sendikaya üyeyim ve bu yüzden bir şey diyemiyor; ikincisi zaten benim sorularıma verecek cevap bulamıyor.

Bazen de şey oluyor, sendikalar iş bırakıyor, bıraktırıyor. Haklarının daha iyi olması için. Sendikaların, üyelerinin haklarını hatta kendi sendikasına üye olmayanların haklarını aramaya çalışması, bunun için bir takım eylemler sürdürmesi güzel; ama kullandıkları yollar bence tartışılır. En gıcık olduğum eylem ise İŞ BIRAKMA eylemi. Ne oluyor iş bırakıp o gün eylem yapınca? Daha çok mu destek görüyoruz? Yoksa hem yönetenlerin hem de velilerin ve öğrencilerin tepkisini mi çekiyoruz? Cevap ortada. Ben olsam böyle bir eylem yapacaksam hafta sonu yaparım, kendimden fedakarlık yaparım. Hatta 1,5 sene kadar önce yine sendikalar iş bırakmıştı. Sevk alarak, rapor alarak ve yine eğitim aksamıştı. Ben o zaman ücretli çalışıyordum; ama iş bırakmamıştım. Keşke o eylem yapılan günden 2 gün sonra Bayramın İlk Günü olsaydı da bende katılsaydım ve eğitim akmasaydı hatta insanlarda bu eyleme sempatik yaklaşsaydı.

Aslında güzel bir şey hak aramak, hukuk aramak; ama kullanılan yöntemler önemli. Eğer hala klasik yöntemleri kullanacaksak bir sonuç alınamayacağı ortada kanımca. Bkz. geçmiş zaman...

Ayrıca Tekel İşçileri eylemi ile de haddime olmayan bir iki şey söylemek istiyorum. Bildiğim kadarıyla 1,5-2 senedir Tekel İşçileri yattıkları yerden para kazanıyorlardı ve tatlı bir hayat sürüyorlardı. Şimdi aklıma takılan bir takım sorular ve bunlara yönelik bazı cevaplarım var :

Kaç senedir aynı hükümet tarafından yönetiliyoruz? 7+ diye biliyorum.

Tekel işçileri bu hükümete kaç kere oy verdi? 2 kere

Tekel ne zaman özelleşti? 2008 Haziran, yani bu yıldan itibaren Türkiye'deki 6 Tekel fabrikasından 2'si ilk başta çalışmayı sürdürdü sonra da sadece Samsun'daki işlemeye devam etti.

Yani bu tarihten itibaren mi Tekel İşçileri yattıkları yerden kazanıyorlar? Evet aynen öyle, işleri ellerinden alındığı içi yatıyorlar.

Yattıkları yerden para kazanmaya ses çıkarmadıkları için Tekel İşçileri suçlu mu? Evet suçlu. Neden para kazanırken eylem yapmadılar?

Tekel işçilerinin 4-C'ye geçirilmesi ve haklarının büyük kısmının yok olaması gerektiği doğru mu? Elbette doğru değil.

İşte bunlar gibi bir takım bilgilere sahibim elbette işin detayı vardır; ama beni aşıyor. Şimdi bu tabloya bakınca hükümetin tekel işçilerine tutumu bence hiç doğru değildir. Birincisi özelleştirme ile işçileri bir kenara itmiştir sonra çok maaş alıyorsunuz diyerek, onların yattığını vurgulayarak sırt çevirmiştir çalışanlara.

4-C çözüm mü? Belki hükümete göre çözüm; ama işçilere ve ailelerine göre çözüm değil. Bu ortada. Bunun için daha ılımlı olunmalı ve iki tarafı da mağdur etmeyecek adımlar atılmalı. Yoksa "Bu ülkede 4-C'li çalışmak için can atan milyonlarca vatandaş var." demek ve şartları iyileştirmek yerine bütün insanları sefalete sürüklemeye çalışmak yanlıştır.

Umarım Tekel İşçileri ve Hükümet ortak bir paydada buluşurlar ve en az kayıp ile sorunu çözerler... Ayrıca bu sendika eylemleri de daha doğru zamanlamalarda olur ve daha büyük ses çıkartır.

Hani nerede demokrasi?

11 yorum:

Mahmut dedi ki...

Güzel bir inceleme olmus hocam. ben de çok detaylı bilgiye sahip değilim ama gözlemdiğim kadarıyla tekel işçilerinin bir magduriyeti var. ama bu magduriyetin nedeni de zamanında bu işçilere kepçe ile yemek veriliyordu. simdi ise kaşıkla yemek verilmeye calısıldıgı için bunu kabullenemiyorlar. zamanında bu kadar yuksek maas verilmesinin cezası simdi cekiliyor.

Hasan dedi ki...

Aman hocam dikkat :)

Günay Doğan dedi ki...

"Neden iş bırakıyorsunuz, halkı mağdur ediyorsunuz."

Bu cümle, işçi sınıfının mücadelesine darbe vurmak isteyen patronların ve egemenlerin sözüdür ve ancak onların sözü olabilir. Bir işçi, bu sözü ediyorsa ya bu konular hakkında bilgisizdir ya da bu konular hakkında bilgisizdir, başka bir şey değil.

İşçiler, hakları verilmiyorsa ne yapabilir? İşçilerin zincirlerinden başka kaybedecek neleri var?

İşçiler örgütlenir. Öğretmenler örgütlenir. Hatta patronlar bile örgütlenir. Çünkü, güçlünün üstünde güçlü vardır. Dünyanın her yerinde Hindistan'da uygulanan kast sistemine benzer bir sistem vardır. Kapitalizmin kuralı budur, ezenler ve ezilenler vardır.

Ezenler güçlüdür, ezilenler ise güçsüz. Ezenler güçlüdür çünkü onların paraları vardır, zengindirler, "oh ne ala" bir hayat yaşarlar, ya ezilenler? Dedim ya onların zincirleri vardır, sadece onları kaybedebilirler.

Ezilenler, ezenler karşısında daha az ezilmek için ya da onlara karşı tarihi mücadelelerini nitelendirmek için örgütlenirler. Sendikalar da bunun için vardır zaten.

Peki ezilenler nasıl güçlerini gösterebilir? Nasıl "İşte buradayız, tam burada!" diyebilirler? Nasıl güçlerini ispatlayabilirler?

Dedim ya en başta ezilenler güçsüzdür diye; ancak örgütlendiklerinde artık onlar da belirli bir güce erişmiş olurlar. Bu güçlerini ispatlamanın en güzel ve hakiki yolu da grev yapmaktır.

Grev, toplu halde iş bırakma eylemidir; biliriz. Ve bir anlamda örgütlü işçinin gücünü de ortaya çıkar. "Halk mağdur oluyor" demek ise fakir edebiyatından öte bir şey değildir.

Bırakalım da o halk bir günlüğüne mağdur olsun. Mağdur olsun da anlasın egemenler, örgütlü olmanın gücünü. Aksi halde ya ne olacaktı? Herkes robot mu olacaktı?

Ayrıca bir haksızlık varsa ne yapılmalı? İşçi sınıfı üzerinde baskı varsa, işçiler işlerinden atılıyorsa, özelleştirmelerle kazanılan haklar elden alınıyorsa ne yapılmalı? Hafta sonu kendi kendine grev yapmak neye çözüm?

Ya da bırakalım tüm bu yazdıklarımın hepsini, grev olmayacaksa örgütlenmenin ne anlamı var ki?

Vursunlar kafamıza, alsınlar ekmeğimizi. Neden daha medeni ve demokratik ülkelerde grev kültürü daha gelişmiş araştırmak lazım. En bilinen örneği Almanya ve Fransa. Neden bu ülkelerde yapılan grevlerde milyonlarca işçi iş bırakıyor, öğrenmek lazım. Ve neden hala işçiler açısından en iyi şartlar o ülkelerde bilmek lazım.

Türklerin hala oralarda çalışmak için göç etmesi de neyin nesi? Bir şeyler çağrıştırıyordur bunlar sanırım zihinde...

Grev, işçi sınıfı, ezilenler, ezenler, almanyalar, türkiyeler...

"Grev güzel bir şeydir."

Doğan dedi ki...

Bir kere beni şaşırt Günaycım; ama bir kere. :) Tam beklediğim yorum senden; çünkü körü körüne bakıyoruz hala bazılarımız. Neden mi? Çünkü :
Eğitimi aksatmak çözüm değil,
Kaç kere eğitim aksadı bu grevlerden ötürü; ama kaç sonuç alındı?,
Bir tarafı desteklemeye gitmek güzel ama kendi sorumlulukların ne oluyor? Neden ertesi gün okulu asıyorsun?

Ben asla işçilere ve memurlara uygulanan muameleyi savunmuyorum, evet hak aranmalı ama hala 70-80 kafasıyla değil, örgütler yeni çözümler üretsin, biraz yaratıcı olsunlar, hala dedelerinin yöntemlerini kullanmasınlar.

Günay Doğan dedi ki...

Bu yorum, benim yorumum değildi Doğan Hocam.

Bu yorum, dünyada ezilen tüm işçilerin ve emekçilerin yorumuydu.
Bu yorum, iki buçuk aydır Ankara'nın soğuğunda, kaldırımlarda yatan Tekel işçilerinin yorumuydu.
Bu yorum, işçilere destek için okullarını boykot eden ve bunun sonucunda da soruşturma yiyen öğrencilerin yorumuydu.
Bu yorum, greve çıktı diye işlerinden olanların yorumuydu.
Bu yorum, örgütlü olmanın önemini kavrayabilmiş tüm insanların yorumuydu.

Ve hocam maalesef, senin bakış açın;

Greve çıkacak diye işçileri tehdit edenlerin bakış açısıydı. (bkz: recep tayyip erdoğan) :)

Sevgili hocam, demem o ki; grev, tarihsel bir sorumluluktur. İşçilerin elindeki en büyük kozdur. Bu kozu da işçilere çok göreceksek, vay onların haline.

"Eğitimi bir gün aksatan öğretmenler, eğitimin bin gün kaliteli olması için mücadele edenlerdir."

Oha bu cümlemi çok beğendim :)

Doğan dedi ki...

Bence bu yorumlar sıradan yorumlardı.
Öğretmenleri ve öğretmen camiasını bilmiyorsun ne yazık ki. Ben görüyorum, biliyorum ve yazıyorum.
Her neyse, sen her şey son güzel cümlen gibi olacak zannet :)
Ayrıca bana sövsen daha iyiydi öyle bir benzetme yapacağına, o kadar basit bir benzetme yapacağına...

ahmetgundoğdu dedi ki...

Neden iş bırakıyorsunuz ?

Sadece tarihi araştırmak bile bu sorunun cevabını bulmaya yeterdi halbuki..

Yazı yazmadan önce biraz araştırmak gerekli bence.

İş bırakma en son çaredir. tek çaredir. Ancak sendikal haklara sahip olanlar uygulayabilir.

Hem çalışmıyorsunuz, sürekli yatıyorsunuz diye eleştirilen memurun 1 günlük işe gelmemesi ne kadar önemliymiş, sende dahil öğrenmiş herkes.

Hiç işe yaramıyorlar diye eleştirilen, maaşı ve hakları elinden alınan memurun ancak ve ancak toplu iş bırakması ile değeri anlaşılır.

Birazcık tarih , birazcık

Günay Doğan dedi ki...

Kızdın mı hocam? :)

Öğrencilerinin biricik öğretmeni, öğretmenimiz...

Kızma :)

senol dedi ki...

Hükümetler vatandaşlarının haklarını korumak ve imkanlarını artırmak için çalışırlar ..
Akpye bakalım birde :

Tekel işcilerine fazla veriliyor.bakkal haksız,
asker haksız, yargı haksız, doktor eczacı haksız,
öğretmen kucak dolusu para istiyor bizden.
Daha sürüsüne söz..sığmaz buraya..
Ancak Bunların hepsini Akp den işittik.

AKP çalışanın haklarını elinden alsın diye mi seçildi...
Peki ne kazanıyor halk. Balyoz darbe ıslak imza .....

Bu mu dur yaani..

ahmetgundoğdu dedi ki...

Sokağa çıkın lütfen halka Sohbet sırasında sorun öğretmenleri,
Büyük çoğunluk bedava para alıyorlar, yatıyorlar diyecektir.
Doktorlar içinde diyorlar, tıpkı tekel işçilerine dedikleri gibi..

Sustukça Sıra sana gelecek derler ya , tam o konu işte.

Hüseyin çeliğin beğenmediği , kucakla para istiyorlar, yatıyorlar dediği öğretmenler 1 gün okula gitmesin ortalık karışır.

Çatlak sesler çıkarır da birlik olamazssak Sez çıkaramadan cımbızla tek tek toplarlar bizi.

Doğan dedi ki...

Günay : Hiç bir şeye kızmam bu benzetmeye kızarım, seni benzetsem sen intihar edersin :)
Ahmet: Bu imajı oluşturanlar öğretmenlerdir, öğretmen misiniz bilmiyorum; ama öğretmenler odasına baktığınızda, sohbetlere baktığınızda, bazı öğretmenlerin çalışmalarına baktığınızda, bazı öğretmenlerin öğretmenliğe bakışlarına baktığınızda ne yazık ki halk doğru söylüyor öğretmenler için. Ayrıca son 1,5-2 senedir Tekel işçileri yapmıyor muydu? Tamam bunun suçlusu onlar değildi; ama neden biz yapmak istemiyoruz diye eylem yapmadılar? Hep kuyruğumuz sıkıştığı zaman mı tepki göstereceğiz? Ben hala ve hala öğretmenlerin iş bırakmalarını manasız buluyorum, özellikle de her iş bırakan 100 kişiden 90'ı gidip öğretmen evinde 101 oynuyorsa...
Şenol : Yorumunuza ben bir şey ekleyemiyorum ya da eleştiremiyorum.

Copyright © 2014 Doğan Aydın