Çalmak
Yukarıda Allah var çalmaya hiç ihtiyacı olan bir çocuk değildim. Yediğim önümde yemediğim arkamdaydı. Zaten bir çocuk ne çalar? Çikolata, bisküvi, sakız vs vs vs... Ya zaten bunlar bizim marketimizde hırla vardı ve sabah akşam tıkanıp döt göbek yapıyordum. Ama işte bu heyecanı yaşamakta ayrı bir tat veriyordu herhalde bana. Ortaokul çağlarımdı. Hem okuyordum, hem basketbol oynuyordum, hem de çalıyordum. Hemde deli gibi çalıyordum. Basketbol oynadığım kulübün marketinden parfümler, tıraş bıçakları, tıraş losyonları, sakızlar, bisküviler, prezervatifler (artık ne yapıyorsak o yaşta, her halde şişirip balon yapıyorduk :P ) ve daha neler neler...
Mahallenin bakkalından, pastahanesinden keza bisküviler, antep fıstıklı çikolatalar, kolalar...
Ah ah zamanın atari kaseti değiştiren dükkanlarından her gidişte 2-3 tane atari kaseti. Hatta bir ara 30-40 tane atari kasetim olmuştu. Öyle iyiydim ki bu konuda mahallenin çocukları atari kaseti değiştirmeye giderken beni de çağırırlardı "Doğan Abi, sende gel de 2-3 tane kaset araklarsın, oynarız." diye. Bende hakkını verirdim. Hatta bir keresinde ŞAŞI bir dükkan sahibine yakalanmıştım atari kaseti çalarken ve dükkandan atılmıştım; ama o amca sadece gözünün önünden aldığım kasetin farkına varmıştı. Oysa ben 2 taneyi çoktan cebime istiflemiştim. :=)
Liseye geldiğimde durulmaya başladım ne yazık ki. Artık sadece arkadaşların cebinden Rotring çalıyordum. Onları da benden başkaları da başkaları çalıyordu :=)
Ya zaten ne çalsam kendim için değil arkadaşlarım için çalıyordum. Bir nevi Robin Hood'um sanırsam :P Benim için önemli olan o heyecandı ve çokta eğlenceli oluyordu.
Tabi ben bunları çalarken aynı zamanda da çaldırıyordum. Malum marketimiz vardı. Hatta zamanın şartlarına göre oldukça büyüktü. 3-5 çocuk ekip halinde gelince hemen anlıyordum benden olduklarını; ama zaman zaman çaktırmadan götürüyorlardı (ben çaldıklarını hissediyordum), zaman zaman da ben yakalıyordum ve bir daha markete uğramıyorlardı.
Demek ki neydi? Hayatın cilvesi buydu. Çalandan çalarlar...
Hayatta yine bu şekilde devam ediyor. Bu sefer ise hayat çalıyor. Vallahi ben çalmıyorum. Yok anam çalamıyorum. Oturdum beni bitirmesini bekliyorum. Belki de beni bitirdikten sonra bir güzellik yapacak ve kendinden çaldırma yöntemlerini sunacak.
Peki hangisini arzuluyorum? Kanımca çocukluğumdaki çikolata çalmalarımı. O masum, heyecan dolu, ahlaksız, gereksiz hırsızlıklarımı... En azından çikolatayı yerken mutlu oluyorduk. Kahkaha atarken dişlerimizin rengi midemizi bulandırmıyor neşemize neşe katıyordu.
Belki de şimdi bunun cezasını çekiyorum. Zamanın da ben çaldım, şimdi ise çaldırıyorum, çıldırıyorum. Varsın çaldırayım, biliyorum gün gelir bende çalacağım. Şimdilik ne mi çalıyorum?
- Kapı zili çalıyorum.
- Göle maya çalıyorum.
- Müzik çalıyorum.
- Çalmadan oynuyorum...
İşte bu şekilde çalmakla çaldırmak arasında gidip gelen hayatta çalkalanıp gidiyoruz... Sonumuz hayrolsun...
4 yorum:
Tek kelimeyle seni özetlemek istiyorum: oha :P
Bu "oha" nın bir açılımı var mı? Hani siz açılımları seversinizde :=))
3 seans tövbeyle bu işi halledelim kankoş.
Yok bildiğin halk arasındaki oha :))
Ama senin için açılım yapam
o: olağan
h: hırgız
a: açılımı
----
ohhhh a: "ohh yea" yerine özellikle alman fantastik bilim kurgu filmlerinde kullanılan bilimsel terimin terminolojimize geçmiş hali
o haa : sonradan geç anımsanan,
büfecinin oğlu: Baba bundan 15 sene önce bizim marketten bişiler aşırılıyodu
büfeci: eee?
b.o: onları doğan aşırıyomuş
b: o haaa vay *** gibi :D
uzatabilirim haha :P
Yorum Gönder